yesim gozen banner

Green card başvuruları halen sürüyor ve sonuçların açıklanmasına da bir hayli uzun zaman var. Bir önceki green card çekilişi hakkındaki detayları içeren yazımı halen okumadıysan yazıma buradan ulaşabilirsin. Sonuçların 2019’un Mayıs ayı başında açıklanacağından bahsetmiştim. Madem daha çok zaman var, diğer detaylardan önce, biraz içimi dökeceğim bu yazımda. Eğer yaşadığın ülkeden farklı bir ülkeye yerleşmek gibi bir düşüncen varsa faydası olacaktır diye umuyorum bu anlatacaklarımın.

Aslında sadece bu ülke değil, taşınma fikrinin ortaya çıkışı ile başlayan, taşınma dönemi ile devam eden ve halen süren hayatımın en öğretici dönemlerinden birisini yaşıyor, kendimi hiç olmadığı kadarıyla fazla tanıyorum, keşfediyorum. Belki de bu zaman aralığı olayları en bilinçli, sindire sindire, önüne boyuna değerlendirerek yaşadığım dönem olduğundandır bu düşüncem. Hayat da bu değil mi zaten? “Her yeni deneyimle kendini adım adım keşfet.”  Ünlü bir düşünürün bunu anlatan bir sözü var mı bilmiyorum ama bence hayat kendini keşfetmekten ibaret. Türkiye’deki hayatıma bir virgül koyup, başka bir ülkede yaşamaya devam ettiğim bu yeni dönemle birlikte, içimdekileri yazıya dökmek, sadece çok yakınlarımın tanık olduğu tecrübelerimi ve hatta belki de onlara bile bu denli derin ifade etmediklerimi ifade etmek bu zamana kısmetmiş demek ki. Yine bir fotoğrafla merhaba, sayfama hoşgeldin!

İfade edeceklerimin daha net anlaşılması için sanıyorum kısa bir geçmiş bilgilendirmesi yapmam gerekiyor öncelikle. Türkiye’de yıllarca kurumsal şirketlerde çalıştım ve Amerika’ya taşınma şansını bana getiren Yeşil Kart çekilişini (Green Card Lottery) kazandığımızda da Türkiye’nin önde gelen, hatrı sayılan şirketlerinden bir tanesinde çalışıyordum. O zamana kadar yurt dışında yaşamakla ilgili hiçbir gayem, tutkum ve dolayısıyla da çabam yoktu. Gerçi hayata karşı hiçbir zaman ürkek ve değişikliklere karşı da çekingen durmamıştım. Şimdi düşünüyorum da üniversiteden sonra “ben Antalya’da yaşamak istiyorum.” deyip oraya yerleşen, seneler sonra “Ben İstanbul’da yaşamalıyım, hem aileme daha yakın olmalıyım, hem de daha fazla para kazanmalıyım” diyerek İstanbul’a taşınan birisi olarak, hiç yurt dışına taşınma hayali kurmamış olmama şimdilerde şaşırıyorum doğrusu. Hayatında zaman zaman anlamlandıramadığın, böyle boşluklar varsa sana sadece şunu söyleyebilirim; Bu boşluklar bir gün er ya da geç doluyor. Benim boşluğumu biricik kocam varlığıyla tamamladı. Nasıl mı? :

Sanver, benim aksime üniversite yıllarında Work &Travel adında bir öğrenci programı sayesinde Amerika’ya 3 sene boyunca gitmiş gelmiş ve mezun olduktan bu zamana kadar yeniden Amerika’ya gitmenin tutkusuyla yaşayan birisiydi. Nişanlanmamıza 1 ay kala, benim haberim bile yokken, Green card çekilişinin son günü ikimiz adına başvuru yaptı. Aylar sonra öğrendik ki ikramiye bana vurmuş. Bir okuyucu olarak, sana bunun ne anlam ifade ettiğini bilmiyorum ama bence bu çok anlamlı. Bahsettiğim zamana kadar hangi koşulda olursa olsun Amerika’ya gitmeyi göze alan Sanver’i bir şekilde yolundan alıkoyan hayat O’nu benimle birlikte buralara getirdi. “Artık bensiz hiç bir yere gidemezsin sevgilim.” Tutku ve icraat kocamdan, şans benden. 🙂 Bu hikayeden edindiğim ilk ders, hayatın sen tamamlanmadan, istediğin bir şeyi sana sunmadığı ve aslında çok istemesen de, sevdiğinin çok istediği bir şeyin aslında senin de çok istediğin bir şey olmasıdır.

Vazgeçmekten korktuğumuz düzen ve alışkanlıklarımızla devam edeyim öğrendiklerimden bahsetmeye. Böyle bir kararla karşı karşıya kaldığımızda, kazanacaklarımızdan daha önce kaybedeceklerimizle yüzleşme eğilimindeyiz yaşadığımdan öğrendiğim kadarıyla. Özellikle de söz konusu fikir üzerine daha önce hiç kafa yormamış ve bu fikre oldukça yabancıysak. Şeytan ve melek birer omzunuzda birden bire fısıldamaya başlıyor kulağınıza ve hangisinin sizin için ne istediğini anlayamıyorsunuz bile bazen. Durum Antalya’dan İstanbul’a taşınmaya benzemiyor nihayetinde.

“Kurumsal hayat” bıkkınlığı, bir çok beyaz yakalının son dönemlere damgasını vuran mutsuzluğu malum. Bu kurumsallıktan dem vuran insanlar pek de haksız sayılmaz evet. İnsanları ufak tefek, işveli cilveli cazibe oyunlarıyla ağına düşüren bu hayat, ki kattıkları da yok diyerek haksızlık edemeyiz, aslında bize neler yapıyor? Bizi nasıl da içten içe cezbediyor? Bu alışkanlıklara kendimizi nasıl da kaptırıyoruz ve aslında bu düzen hayatta nerede olmak istediğimizi bize bazen nasıl da unutturuyor?  Ben bu dönemde bunlarla büyük oranda yüzleştim. Vazgeçmekten korktum, kısa bir süreliğine de olsa aşağıda sıralayacaklarımın yokluklarında hissedeceklerim beni çok endişelendirdi.

Bir düzenim vardı, altımda şirketin bana sağladığı ve cebimden beş kuruş harcamadığım bir araba, her ay düzenli bir gelir, her plaza çalışanını elinde o varsa ayırt edebileceğiniz starbucks kahvesi ile girdiğim koca bir bina, özel sağlık sigortası, aylık yemek kartı. 
Sonra sağladıkları bir yana,  bir kere bir işim vardı, yıllarımı vermiştim daha iyisi uğruna, orada varolabilmek için ne kan, ne ter dökmüştüm, kimlerin ağız kokusunu çekip kahrolmuştum bazen. Tam 14 sene. Dile kolaydı.

İşime 5 dakikada ulaşabileceğim mesafede bir evim vardı, İstanbul gibi bir şehirde işime 5 dakika. Spor salonum, kuaförüm, eczanem, terzim, raflarını ezbere bildiğim marketim, tanıdığım çiçekçi, bildiğim hastane, dişçim, doktorum…

Evlenmemize on gün kala öğrenmiştik çekilişi kazandığımızı. Eşyalarımız vardı her biri yepyeni. Daha üzerine oturmadığımız, ilk görüşte aşık olduğumuz, sırf başka alternatiflere de bakalım, hemen karar vermeyelim diye dolaşıp dolaşıp da dönüp satın aldığımız oturma grubumuz, yatak odası takımımız, elbiselerimiz, ayakkabılarımız, bir kütüphane dolusu kitabımız, o hayran kaldığım, bakmalara doyamadığım ördek başı yeşili halımız, televizyonumuz… Birlikte ortak ennn büyük zevkimiz film izleme ve play station oynamak. Ve bu hayallerle satın aldığımız televizyonumuz vardı.

Evliliğimize dair İstanbul’da gelecek planlarımız vardı. Neydi “Hayat, sen planlar yaparken başına gelenlerdir.”

Tutkun ve cesaretin ne kadar büyükse karar verme aşamasında nihayetinde 5 harften oluşan bu kelimenin anlamıyla ve benim edindiğim bu ikinci dersle yüzleşiyorsun. DÜZEN: “Toplumsal bir yapı içinde karşılıklı işlevsel ilişkiler içinde bulunan öğelerin oluşturduğu bütünlük.” Sadece bu kadar. Aslında sen neredeysen düzen orada. Sonuçta herşeyi Türkiye’de satıp, savıp, verip, belki de ileride alırız diye bırakıp, ikişer battal boy valiz, ikişer sırt çantası ile ABD’ye geldik.

ABD’ye ayak bastığımızda çektiğimiz ilk fotoğrafımız.

Olayı da fazla egzejere etmeye gerek yok, neyseki bu içsel karmaşa ve değerlendirme süreci pek de uzun sürmedi. Yeniliklere açık, düzen değiştirmelere alışkın bir insan olduğumdan bahsetmiştim. Çekilişi kazandığımızı öğrenmemizden, sürecin gerekliliği olan mülakat dönemine kadar geçen yaklaşık 1 senelik süreçte bol bol düşünme, araştırma ve sindirme fırsatı bulduk hep birlikte. “Sindirme fırsatı bulduk” diyorum, çünkü bu karar sadece çekirdek ailemizi ilgilendirmiyor. Evliliğimizin başında önümüze çıkan bu fırsat konusunda geniş ailemizin de ikna olması çok önemliydi tabii ki.

Yeri gelmişken, hayatımda her ne karar alırsam alayım benim için en iyisini isteyen, fikirlerini esirgemeyen, yoluma ışık tutan, bana hep inanan ve beni yüreklendiren bir ailem ve her zaman yanımda olan harika dostlarım var. Bu yazımda değinmek istediğim son ders ailem ve dostlarımla ilgili. “Ailen ve seni seven dostlarının duaları ve iyi niyetli içten dilekleri olmadan şuradan şuraya adım atman imkansız.” Umarım sen de benim kadar şanslısındır. 🙂


ABD’deki yeni düzenimizi oluşturma yolunda attığımız öncelikli adımımız evimizi tutmaktı. Yeni evimizdeki ilk fotoğrafımız.

Kurulu düzen hakkında yukarıda söylediklerimin dışında tuttuğum aile ve dostlarımı geride bırakmış olma konusuna gelecek olursam. Onlar olmadan sürdürebileceğim bir hayat asla düşünemiyorum bile. Sadece şu kadarını söyleyebilirim: Gözden uzak olan gönülden uzak olmuyor. Belki de mesafe, vazgeçemeyeceklerinle aranda daha sıkı bağlar bile kuruyor.

Yazımın başında da değindiğim gibi, bu yazım herhangi teknik bir bilgi içermiyor, daha çok duygularımdan bahsetmeyi tercih ettim. Sözün özü İnsan, verilmesi zor bir kararla baş başa kaldığında kendi iç sesiyle fazlasıyla konuşma fırsatı buluyor ve hayat denen bu uzuun ve yorucu yolda kendi sınırlarını keşfetme konusunda kocaman bir adım daha atıyor. Haftaya yeni bir başlıkta görüşeceğiz.

Sevgiyle kal…